11 Kasım 2011 Cuma

HİÇ SORDUNUZ MU “EN FAZLA NE KADAR SEVEBİLİRİM” DİYE…

İşte izleyenlere bu soruyu sorduracak yönetmenliğini Özer Kızıltan’ın yaptığı, senaryosu sinema yazarı Burak Göral’a ait “Beni Unutma” bugün vizyona giriyor. İlk kez “Gece 11.45” adlı filmin senaryosuna imza atan Göral ikinci senaryosuyla izleyicilere hayata ve aşka dair sorular sordurtuyor…Filmde Mert Fırat, Açelya Devrim Yılhan, Tuba Ünsal, Melis Babadağ ve Kenan Ece başrollerde…


Yaşadıkları sorunlar sonucu eski ilişkilerine noktayı koyan ve sonrasında ilk görüştebirbirlerine aşık olan Olcay ve Sinan’ın “biz” olma hallerine ve hayatlarına ışık tutan filmin galası geçtiğimiz hafta yapıldı. Ben da gala sonrası senarist Burak Göral, oyuncular Mert Fırat, Açelya Devrim Yılhan, Melis Babadağ ve filmlerin müziklerine imza atan Anjelika Akbar ile biraraya geldim ve sizler için sordum.


Burak senin için “Beni Unutma”nın çıkış noktası ne oldu?

BURAK GÖRAL:


6 yıl önce her şey baba olmamla başladı diyebilirim. Hayata daha duyarlı bakmaya başladığımı hissettiğim bir dönemdi. Tam da o sene bir şiirle karşılaştım ve o şiiri kenar koydum. Burada hikaye var diye düşündüm ondan sonra da bütün bu süreçte benimle yaşadı, büyüdü.. Özellikle baba olduktan sonra etrafıma daha duyarlı olmaya karar verdim..Birşey daha farkettim ki biz bazı şeylerin farkına varmadan yaşıyoruz. Türkiye’nin özellikle de bu son zamanlardaki yaşadığı şeyler o zamanlardan göstermeye başlamıştı kendini. Her yerde bir hoşgörüsüzlük, ilgisizlik, bilinçsizlik var. Ben aslında tüm bunlara tepki gibi olduğunu inanıyorum bu hikayenin. Tam 1 sene önce bugünlerde bitirdiğim bir senaryoydu ve bugün yazsaydım duygusal anlamda çok daha şiddetli yazardım diye düşünüyorum. Çünkü bugün o günden çok daha sevgisiz bir noktadayız bence. İnsanları sarsmak, uyandırmak ve sevginin gücünü onlara anlatmak gerektiğini düşünüyorum. bunun için de onlara biraz tutup uyanın demek istedim aslında bu hikayede..
Kalın çizgilerle sevginin, aşkın, dostluğun altı çiziliyor diyebiliriz. Açelya Hanım siz canlandırdığınız Olcay karakterinden biraz bahsebilir misiniz? Ben pek bir şey söylemek istemiyorum sürprizleri kaçmasın diye ama çok naif kendi içinde çıkmazları olan biri diyip size bırakayım…

AÇELYA DEVRİM YILHAN:


Olcay son derece naif, duygusal ve hep söylediğim bir şeyi söyleyeceğim Olcay için “o hayatın kötü yönde dönüştüremediği bir karakter”. Trajediyle başlıyor hikayesi ama sonra Sinan’la tanışıyor ve kendini başka bir aşk hikayesinin içinde buluyor ve olaylar gelişiyor..


Siz ilk senaryoyu okuduğunuzda Olcay karakteri ve senaryo sizde ne gibi bir etki bıraktı?


Etkilenmemek mümkün değil bu senaryodan. Senaryonun yalnız benim değil herkes üzerinde bıraktığı etki aynı. Çok özdeşleştiğimiz kendimizden bir şeyler bulduğumuz, empati kurduğumuz durumlar bunlar. Ben de çok etkilendim herkes gibi…


Filmde çok güzel bir de dostluk var. Olcay ve sizin canlandırdığınız Sevda karakteri arasında…

MELİS BABADAĞ:


Herş eyden önce ben de şunu söyleyeyim çok inanarak oynadığımız bir senaryoydu. Hepimizi çok derinden etkiledi o yüzden empati yapmakta hiç zorlanmadık. Ben Sevda karakterini canlandırıyorum. Olcay’ın çok yakın arkadaşıyım, çok sağlam eskiden gelen bir dostluğumuz var. Bu genelde çok rastlanmayacak türden bir dostluk ve filmde gerçekten çok inandırıcı ve gerçek..

Arkadaşlıktan öte kardeşlik oluşmuş artık…

Her şey için başından sonuna kadar birbirine destek olan iki kadının dostluğu diyebiliriz. Nadir bulunan bir kadın dostluğu…


Sinan karakterini başta farklı tanısak da sonra bambaşka bir şekilde tanımaya başlıyoruz..Siz Sinan’ı nasıl yorumladınız?

MERT FIRAT:


Sinan karakteri aslında bizim alışık olduğumuz bir tip. Kadın peşinde koşan, belli bir yaşa kadar olgunlaşmayı bekleyen tipik bir erkek ama tam da evlenmeye karar vermişken, evinin eşyalarını seçerken her şeyden vazgeçen bir tip. Her şeyi geride bırakıyor. Eskiden aşka inanmayan bir karakter olduğunu düşünüyorum ta ki Olcay ile tanışana kadar. Sonra orda büyük aşk başlıyor. Aslında beni ilgilendiren kısmı şu ki; bir çok aşk filmi böyle başlıyor. Bu tip klişelere sahip 1000’lerce aşk filmi var ve sinema zaten klişeler sanatı. Önemli olan onu doğru yazmak, doğru aktarmak, doğru çekmek ve hepsini doğru biçimde birleştirmek. Sinema sanatının seçilen ve ayrılan kısmı bu oluyor. Bu anlamda Burak Göral ve Özer Kızıltan’la birlikte yine aynı şekilde Anjelika Akbar’ın aramızda olması filme çok şey kattı, Sinan’a da çok şey kattı. Burak senaryosunu yazdığında zaten elimde çok done vardır. Zaten Burak bir şey koymuştu ortaya onu görüp oynamamak, onunla empati kurmamak için duygusal bir araz ve sağırlık gerekiyordu, o da ben de yoktu(gülüyor…) Burak’ın Özer Bey’in yardımlarıyla aslında bütünn ekibin, Açelya’nın da yardımıyla keyifli bir süreç oldu, güzel bir deneyim oldu Sinan karakteri ve onun dönüşümü. Çünkü ben kendime hiç sormamıştım en fazla ne kadar sevebilirim ya da sevgi uğruna ne yapabilirim diye?


Nelerden vazegeçebilirim diye?


Evet nelerden vazgeçebilirim falan…Vardır ya “en fazla ne kadar sevebilirsiniz” sorusu, “sonuna kadar” cevabı da vardır. Hani bizim azıcık da arabesk oluşumuzdan kaynaklanan cevap.. O öyle olmuyormuş o akşamların sabahları, sabahların akşamları varmış.. O laflar filmlerdeki gibi olmuyormuş. Bu filmde onu deneyimleme fırsatı buldum, en fazla ne kadar sevebilirim sorusunu hiç kendime sormamıştım. Burak sayesinde sordum.


Daha pek çok soru sordurtuyor Burak aslında..


Aslında bu soruları filmin içindeki bütün karakterlere sordurtuyor ve cevapları da buldurtuyor aynı zamanda. O yüzden seyircinin dört ayrı karakterle de empati kurması çok mümkün. Gündelik bir dert aslında. 4 ayrı cevap 4 ayrı bakış açısı görecek izleyici. Aşk filmi olmasından hariç bu anlamda değerli olduğunu da düşünüyorum.


Evet izleyiciler hem hayata dair, hem de aşklarına, ilişkilerine dair sorulara sorarak çıkacaklar filmden.. Demin de bahsettiğimiz gibi filmin müziklerinde Anjelika Akbar imzası var. Anjelika Hanım sizin için nasıl bir süreçti filmin müziklerini hazırlamak?

ANJELİKA AKBAR:

Bu süreç aslında senaryoyla başladı. Mahvetti beni Burak ve etmeye de devam ediyor..Çok etkilendiğim bir film. Zor bir hikaye tabiiki bir aşk filmi ama hem romantik hem dramatik bir hikaye.. Besteci olarak bütün rollere girdim, yönetmen de oldum senaryo yazarı da oldum. Müzik öyle bir şey çünkü her şeyin altyapısını oluşturan sestir sonuçta.. Su gibi olmam gerekiyordu bütün duygulara bütün hikayelere girmem gerekiyordu, kalbimin en derinlerine kadar bunu yaptığım için bütün aktörlerle rollerle akraba gibi oldum, gördüğümde kalbim titredi. Bunu anlatmak çok zor ve enteresan bir his. Son derece keyif aldığım, güzel ve su gibi akan bir proje oldu. Herkese teşekkür ediyorum. Hediye gibi oldu.